24 Aralık 2017 Pazar

gebe online

stajyerliğimden beri tek bir baro seçim kokteylini kaçırmadım. benim için seçim dönemleri, iyi olan kazansın temennisinden çok; iyi kokteyller düzenlensin, çok çeşit içki dağıtılsın, herkes en azından çakırkeyif olsun, dans edilsin, gecenin sonunda türküler söylensin beklentilerinden ibaretti. sonuçta iki senede bir yapılan organizasyonlar, tabi ki çok para harcanmalı ve genç avukatlar mutlu edilmeliydi. 2011'den beri de seçim dönemlerinden keyif almadığım olmadı. ancak, geçtiğimiz gün yapılan 45'likler partisine katılmadığımda fark ettim ki, hayatım resmi olarak değişmiş. yaşlandığımdan değil, hamile olduğumdan. 

hamilelik, acayip bir şeymiş gerçekten. her ne kadar, hayatım değişmedi, ohhh hala her şeyi yapabiliyorum gibi gereksiz bir iddiam olsa da, öyle olmuyormuş işte. uykum gelir o saatte, çok yorgun olurum diye kokteyle gitmedim! bir de tabi içki içemedikten sonra ne anlamı var diye de düşünmüş olabilirim, yalan değil. hamileliğimin en kötü yanı (birazdan daha bi milyon kötü yanını sayıcam) alkolden uzak duruyor olmam. alkol tüketmeyen insanlarla empati kurayım dedim bu süreçte, evet gerçekten çok sıkıcı bir hayatınız var. bir an önce şaraplarıma, türlü türlü kokteyllerime, viskiye, votkaya, çok ama çok özlediğim bailey'se kavuşmanın hayalleri içindeyim. hayır, alkolsüz ve zararlı diğer içecekleri de içemiyorum, o da yüreğimi burkuyo. kola yok, ice tea yok (babamın yaptığı süper acı zencefilli naneli garip buzlu çayları içmeyi tabi ki aklımın ucundan bile geçirmedim), konsantre meyve suları yok, çay kahve zaten normalde de içmem höff! peki bunların yerine ne var? su! yazın bile günde maksimum bir bardak su içerken, ki o da aklıma gelirse işte, şimdi suya mecbur kalmak ne demek bilir misiniz? allahtan süt var, her şeyin yanında süt içiyorum beş yaşında çocuklar gibi. hem de malibusuz :(

sana da cheers canım

son üç aya girdiğim şu günlerde, hala çok şuursuz bir hamileyim. sadece ben değil, çok sevgili eşim de benim gibi. çocuğa iki tane tulum alınca bütün alışverişi tamamladığımızı düşündük. bebeğin ismi hala belli değil, artık üç dört yaşlarında kendi kazanır ismini diye düşünüyoruz. bebek bakımı hakkında en ufak bir fikrimiz yok, çok öğrenesimiz de yok. nasıl olsa deneye yanıla öğrenicez gibi bir düşüncemiz var, inşallah biz öğrenene kadar çocuk bakımsızlıktan ölmez. gerçi sevgili kocamdan çok umutluyum, çok çok iyi bir baba olacağından hiç şüphem yok (kedinin kumunu bir kere bile değiştirmediğim gibi yıllardır, çocuğun alt değiştirme işlerini de kendisine atmayı düşünüyorum.) (kocacım seni çok seviyorum)

şaka bir yana, gerçi şaka yapmıyorum tabi ki bir sürü işi kendisine paslayacağım da, sağ olsun eşim inanılmaz destek oluyor bu süreçte bana. ama çok şanslı ki, hayattaki bütün şımarıklığım ve kaprislerime rağmen, inanılmaz efendi bir hamileyim. bir kere bile aşermedim mesela. en sonunda eşim isyan etti, yaa allah aşkına yiyecek bir şey iste de gidip alayım diye. mutfak dünyasına "muzlu dürüm"ü kazandırdığımız gecedir o. lavaşın içine fıstık ezmesi ve fındık kremasını sürüp muza sarıyorsunuz. köylü waffle'ı yani. zaten içimde nasıl bir köylü büyüyorsa, ilk üç ay kahvaltılarda salçalı ekmek, bazlama, koyun yoğurdu falan yedim, sonradan bebek kimin içinde büyüdüğünü hatırladı da, chialı çilekli yulaf ezmesine falan döndük. şimdi de gerçek bir ankaralı olarak, her gelene ankara simidi siparişi veriyorum, kahvaltıda onları yiyorum. hamilelikte en zorlandığım şey kahvaltı yapma zorunluluğum zaten. ben ki, uyandıktan 4-5 saat sonra ne bulursa onu yiyen bir insandım. balık, kaburga, makarna ya da pasta olması fark etmezdi. şimdiyse mecburiyetten yumurta falan yiyorum! yumurta sadece kek yaparken kullandığım bir malzemeydi oysa.

cidden bu yeme içme işi en sıkıntılı şey hamilelikte. ilk üç ay mide bulantısından ölüyo olsam da aynı zamanda açlıktan da ölüyodum. millet ne güzel, bulantısı varsa yemek yemiyodu fazla kilo da almıyodu. ben hem on porsiyon yiyordum hem de ühühühü bulantım var diye ağlıyodum. şimdi bulantı falan kalmadı, 15 porsiyon yemeye başladım. bütün yasaklara, her türlü uyarıya rağmen de karşı koyamadığım tatlı sevdam var. aynı gün hem kazandibi, hem sütlaç, hem çikolatalı pasta hem de baklava yiyebiliyorum. doğuma vinçle götürecekler beni.

bir diğer sıkıntı, giyecek kıyafet bulamamak. neden hiç foto paylaşmıyorum diye merak edenlere söyliim, işte bu yüzden! çünkü çok şişko oldum! çünkü kocamın gömleklerini giyiyorum! ceketlerim üzerime olmuyo, daracık geliyo. elbiseler zaten üçüncü ay hadi biz gittiiiiik diye diye dolapta saklanmaya başladılar. iki tane zavallı hamile pantolonum var (ki aşırı güzel bi şeymiş, ben onları doğumdan sonra da giyerim), kocamın gömlekleriyle kombinleyip duruyorum. maskülen tarzımdan da nefret ediyorum. penye elbise giymek istediğim zamanlarda da şöyle bir sıkıntım var, bacaklarım öyle bir şişmiş ki, çizmeler kapanmıyo! tek sevdiğim kıyafetim, gece yatarken giydiğim upuzun gecelik. onu da ilk gördüğünde kocam, seccadenizi getireyim mi hanım teyzeciğim demişti. bütün aşağılanmalarıma rağmen (namaz kılan insanlara yapılan bu zulüm ne zaman bitecek eyyy cehape zihniyeti???), elimde olsa o gecelikle her yere giderim, öyle rahat. ama evliliğimizin bekası adına, doğumdan sonra yakıcam tabi ki kendisini.

temsili geceliğim

evliliğimizi bitirecek bir diğer şey de hamile yastığım. üç kilo ağırlığında, yatağın yarısını kaplayan ve bütün vücudumu saran o yastığı da hayatımın sonuna kadar kullanırım aslında ama işte gerçek bir yuva yıkıcı. allahtan yatak geniş de; ben, kocam, kedi ve yastığım güzel bir aile olabildik. hoş gerçi, rahat olmasına rahat da, aylardır kesintisiz bir uyku çekemedim. vücudun kadını bebeğe hazırlaması galiba bu da. gece en az üç kere uyanmadan, sonra da saatlerce uykuya dalamadan bir gece geçiremedim henüz. en sinir olduğum şey hamilelikte bulantı, halsizlik falan değil, uyuyamamak oldu.

aha beeele bi şey

gelelim hamileliğin güzel yanlarına. deli misiniz, tabi ki öyle bi şey yok! ancak çok düşünürsem bulabildiğim iki şey var; biri bu kış hiç üşümemem, diğeri de "hakim bey çok bekledim hamileyim ölüyorum bitiyorum yetti haa alın duruşmamı" diye isyan edebilmem. ilki, benim için çok acayip bir durum. yazın bile üşüyebilen biriyim, şimdi kış günü tişörtle gezebiliyorum. ocak ayında türkiyeye gelen norveçli değişim öğrencisiyim adeta! ikinciden biraz utanıyodum başlarda ama artık işin kaşarı oldum, yüzsüzce sıra istiyorum, duruşma uzun sürerse çekip gidiyorum, o gün olmaz doğum yapıcam daha erken gün verin diye çemkirebiliyorum. buradan özür dilerim diğer meslektaşlarımdan. ama bi daha hamile kalsam bi daha yaparım, bari bir işe yarasın hamilelik.

temsili sıcaklık algım

ha pardon bir güzel yanı daha varmış unuttuğum, o da doktor kontrolleri. muayene esnasında öyle neşeli, öyle enerjik oluyorum ki, doktorum beni tamamen yanlış tanıyor! gördüğü en pozitif hamilelerden biriymişim, ki asla öyle değilim! enerjik sıfatı da bana tabi ki hiç yakışmıyor, gelmiş geçmiş en uyuz insanlardan olabilirim. ama işte ultrasonda adeta bir sevgi kelebeği, bir neşeli şirin efendime söyliim bir duracell ayıcığıyım. o yüzden, ciddi dosyalarımın duruşmalarını hep muayene günlerine denk getiriyorum ki, müvekkilin on iki sene ceza almasının akşamı benim yüzüm gülebilsin, amaaan o da yapmasaydı yeaaa deyip geçebileyim. varsın doktor da beni yanlış tanısın, doğum esnasında nasıl hırçın, nasıl psikopat, nasıl şirret bir kadına dönüştüğümü görünce şaşırır biraz, o kadar.

şimdilik aklıma gelenler bunlar. öyle çok abartılacak bir şey değilmiş hamilelik, ben gerizekalı olduğumdan hiç nazlanmıyorum, sefasını sürmüyorum. aksine amele gibi oradan oraya koşturuyorum, günde en az 6-7 km yürümek durumunda kalıyorum (o yüzden 150 kilo olmadım henüz), eskisinden daha yoğun çalışıyorum. siz yapmayın sakın, çünkü ne gereği var? şu çocuğa da bir isim bulabilirsek rahatlayacağım tamamen. doğumdan sonra da giderim yine baro kokteyllerine. çocuk da güzel zamanda doğacak, oyumuzu isteyen adaylar varsa altınını alıp gelsin diicem de oyumu kime vereceğim belli. yine de sizden çok nefret etmemi istemiyosanız (ki biliyosunuz, acımadan eleştiririm bi de dalga geçmeyi çok severim), iki paket bebek beziyle gelmeniz de yeterli. pahalısından olsun lütfen, teşekkürler!

not : isminiz güzelse, çocuğun ilkokul eğitim masrafları karşılığında isminizi de koyarım, bi düşünün bence ;)


Hiç yorum yok: