29 Aralık 2012 Cumartesi

şişko göksu

ben küçükken en sevdiğim çizgi film darkwing duck'tı. her gün yayın saatini heyecanla beklerdim. biraz zekasız bi ördekti kara kanat ama kızı ve sidekick'iyle birlikte  şehirdeki manyak suçluları yakalıyorlardı falan.çok da güzel bi jenerik şarkısı vardı

her neyse efendim, bu sevgili kara kanat ördeğimiz sürekli olarak "tehlike benim göbek adım" derdi. işte ana konumuza buradan geçiyoruz : iradesizlik benim göbek adım.

bu ara dukanmış, diyetmiş, yine umrumda değil. gelsin şaraplar gitsin makarnalar şeklinde yaşıyorum. bugün de çok sevgili kardeşim geliyo diye shortbread ve tuzlu kurabiye yaptım.

shortbread bu sefer oldu! ölçüsünü nihayet tutturdum. 3 ölçü un, 2 ölçü tereyağı ve 1 ölçü şeker.
yani 150gr un, 100gr tereyağ ve 50 gr şekerle 15 adet yuvarlak shorbread çıkıyo. ama ben yuvarlak tart kalıbına koydum, fırından çıkardığımda da pizza dilimleyicisiyle kestim. soğuyunca hem kıtır kıtır hem de ağızda süper dağılan shortbreadim oldu. çok çok mutluyum.

tuzlu kurabiye de poğaça yapmaya üşendiğim için ortaya çıktı. sıvı yağ yerine margarin kullandım, kabartma tozunu da koymadım. sırf peyniriyle bilmemnesiyle uğraşmak istemediğim için. elime ilk gelen kurabiye kalıbıyla da şeklini verdim hoop fırına.


ocağın ilk haftası bitene kadar gene laçka bi şekilde yerim içerim, sonra dukancığıma geri dönerim. daha vermem gereken kilolarım vaaarr!!! attendez moi monsieur dukan!

22 Aralık 2012 Cumartesi

noel ruhum!

dukana başladığımdan beri, ne insan gibi bi kurabiye ne de tatlı yaptım. anca tatlandırıcı, yulaf kepeği falan. ama yalaka bi noel hayranı olarak bu sene dukana bir süre daha ara verip müslüman mahallesinde noel havası estireceğim.
gingerbread house yapıyorum bu noel! çok da ciddiyim. öyle ikeadan falan uyduruk paketi al parçaları birleştir falan da değil, her şeyiyle sıfırdan yapıyorum ha!

temsili gingerbread house, ya da hayalimdeki şu :
 uğraşıcam arkadaş! gerekirse üç saat harcarım ama yaparım. alıcam şeker hamurumu, zencefilimi, melasımı, yapıcam evi.

tabi sonuç şu da olabilir. henüz bilmiyorum.
yarın bakery günüm. sonuçları bildiririm. şimdi bi 5 km koşayım da kurabiyeye yer açayım vücudumda.
sevgili dukan, sen buraları okuma. döncem sonra ben sana. au revoir!

13 Aralık 2012 Perşembe

bir furby hikayesi

blogum iğrenç bir dukan ve yemek blogu haline gelmeden müdahale ediyorum (evet, hala yemek blogu olmadığını iddia ediyorum). bunlar hep senin yüzünden sarııı, ben ne güzel kendi kendime yazıp okuyodum bugün ne yesem diye. senin sayende (ya da senin yüzünden) bloguma gelen herkesi geri göndermek için de bugün çok farklı bi konudan bahsetmek istiyorum: hüseyin kağıt.

kendisiyle tanışmam (o beni tanımaz, ben onu tanırım) mamak tapu'da geçirdiğim o huzurlu saatlerin ardından gerçekleşmişti. radyo bankoya (99.1), adliye-büro arası bindiğim taksilerden aşinaydım. yaklaşık 8-15 dakika arası değişen bu yolculuklarımda istisnasız her taksi radyo banko dinler vaziyetteydi (bir tanesinde ben bindiğim sırada trt radyo 3 açıktı, üç dakika içinde oflayıp poflayarak radyo bankoyu açtı. sanırım bana radyo bankonun daha iyi geleeğini düşünmüştü). bilmeyenler için söylüyorum, radyo banko, ankara'nın ilk ve tek oyun havaları radyosu. evet efendim, özellikleri bu ve de gurur duyuyolar. 

mamak tapudan dönüşümde, bu semte bu radyo yakışır diyerek (mamaklılardan özür diliyorum) elim radyo bankonun frekansına gitti. o an, o müthiş sözler ve besteyi duymaya başladım : "sen sevmeyi bilmiyorsun deli deli, ondan kaybediyorsun beni beni, bu filmin sonu hüsran belli belli, başrolde de sen oynarsan sonu hüsran." 27 yıllık ömrümde, radyoda duyduğum en iğrenç ve en ilginç sesle karşı karşıyaydım. şarkı bitiminde dj konuştu "hüseyin kağıt'tan dinledik." o an hissetmemiştim ama hayatım değişmek üzereydi. o muhteşem insan, hayatıma girmişti bir kere.


radyo bankoya direndiğim birkaç hafta oldu ama bu savaştan yenik ayrıldım. hüseyin kağıt hayranı olmuştum artık. her sabah işe giderken "efsaneyle sabah akşam alem" adlı radyo programını dinliyordum. ankara oyun havaları söyleyerek çalışıyordum (pavyon sevdalısı çalışma arkadaşlarım ise iyiden iyiye beni motive ediyordu). hüseyin kağıt dinlemeden bir tek saatim bile geçmiyordu. radyo bankonun canlı yayınına bağlanıp hüseyin kağıt istekleri yapıyordum. o ankara furby'si benim tek eğlencem olmuştu. 

her şey gibi, hüseyin kağıt'ın da azı yarar, çoğu zarar olduğunu çok sonraları fark ettim, derhal işi bıraktım. arabada radyo banko dinlemeyi yasakladım, yutüpten videolarını açmamaya çalıştım. şimdi kendisiyle daha seviyeli bir ilişkimiz var. ama her zaman iddia edeceğim, serdar ortaç dinleyeceğinize hüseyin kağıt dinleyin. bestekar neymiş görün!

sevgili misafirler, bu yazımdan sonra bir daha dönüp bakmayacağınızı umut ettiğim blogumdan sizlere bu parçayla veda ediyorum. kendisi en sevdiğim hüseyin kağıt parçasıdır. esen kalın.


9 Aralık 2012 Pazar

hala yemek blogu yazmıyorum

başlık bu evet. hala yemek blogu yazmıyorum. deneyimlerimi paylaşıyorum. üç okuyucumla. inşallah dört de olur. evet sarı, bu lafım sanaydı. ben beckham'ı efendime söyliim simge fıstıkoğlu'nu okurken iyiydi! sen de benim köftemi, reçelimi okuyacaksın! zorla!

dukan diyetinden nefret ediyorum. çok ciddiyim. sağda solda, ay çok güzel aman çok harika diye laflar ediyo olabilirim. yalan. rezalet yulaf kepeği ömrümü bitiriyo yemin ederim. allahsız dukan, putain de merde!

geçen gün ne yaptıysam yaktım. fırında mı sorun yoksa yulaf kepeğinde mi bilmiyorum. gitti güzelim(!) yulaf kepeği ekmeği ve keki. çok üzüldüm,  aman ne üzüldüm.

evde tavuk bitmiş, almaya üşendim, buzlukta son tavuk göğsüyle (bir adet) ne yapabilirim diye düşünürken köfte denemek geldi içimden. tavuk göğsünü küçük parçalar halinde bi kaba koydum, soğan, baharat, yumurta ve yulaf kepeği ekmeğinin yanmamış kısımlarından kopardığım parçaları blenderla püremsi haline getirdim. sonra da yağsız tavada kızarttım. süper oldu. bunca yıl aklım nerdeymiş?

sabah kahvaltıları hala işkence. tarif sitelerinin birinde (allaaahııımaaa binlerce şüküüür!!!) dukana uygun bi reçel tarifi buldum. meyve yasak, öyle tatlandırıcıyı basıp aha da reçel diye yiyemiyoruz. tarifi bulan kadın akıllı ama, dukanı da iyi özümsemiş yavrum, portakal kabuğu reçeli yapmış. tavuk almaya üşenen bu tembel kız, koşa koşa gitti portakal aldı geldi. süper oldu süper!!! bi de o reçeli üzerine sürüp yiyebileceğim güzel bi ekmeğim de olduğu zaman benden kralı olmaz.

seyir dönemi bitene kadar yerim ben bu reçeli!!!

5 Aralık 2012 Çarşamba

kakaolu kek

valla yaptım!!! unsuz, şekersiz, yağsız kek yaptım! mis gibi de koktu, çok da lezzetli olduuu!!! tarifi yine dukan bloglarından birine ait.

hamur işi yapmayı çok severim ama bütün yemeklerimdeki temel felsefe "az iş, az zaman, az bulaşık"dır. o yüzden mesela, her ne kadar çok güzel yapsam da sufle yapmayı hiç sevmem, iki yılda bir kere ancak yaparım. ayrı kaplarda yumurtaların sarı ve beyazlarının ayrı ayrı çırpılması beni sinir eder. o yüzden bu keke de mesafeli yaklaşmıştım. canım yulaf kepeği krepi, ekmeği, galetası, her ne diyorsanız işte, öyle bir şey istemiyor günlerdir, eh karbonhidrat da almak zorundayım, tatlıyı da seviyorum, o zaman kek yapayım dedim. tarçınlı, limonlu bilmemneli kekler de kesmeyecek beni belli ki, bu tarifi denemek zaruri oldu. çıkardım kap kacağımı, başladım yumurta beyazlarımı çırpmaya.

 yumurta beyazlarım kabardıkça kendimle gurur duydum tekrar. bunu beceremeyenler o kadar fazla ki! peh! valla bana maşallah, hiç sorun yaşamadım o konuda. çok güzel çırparım, kabı ters çevirdiğinizde bir damla bile akmaz.

her neyse, diğer yanda kuru malzemeleri karıştırıp, yumurta sarılarını ve sütü ekledim. bi dahaki sefere öyle yapmayacağım ama, yumurta sarılarının tatlandırıcıyla iyice çırpılması gerekiyordu bence. pandispanya hamurunu daha çok seven bi insanım sünger keklere göre.

evet, yumurta beyazından krema yapmada hiçbir sorunum yok, ama bir türlü kremayı diğer malzemelere karıştırmayı beceremiyorum arkadaş! ya cıvık oluyo, uğraştığım krema bozuluyo, ya da krema aynen kalıyo homojen olmuyo. o kadar da çalışmıştım nasıl karıştırılacağına, yine de homojen yapamadım.

kek kalıbının yarısını biraz geçiyordu hamur fırına koyduğumda. çıktığımda ise işte böyle kabarmıştı :

tabi aldanmamak lazım. beş dakika geçmeden fıssss diye söndü. biraz soğumasını bekleyip kalıptan çıkardım. ben kek kalıbında kek yapmayı becerebilen bi insan değilim. ya muffin kalıpları olacak ya da borcama dökeceğim ıslak kek hamurunu. muffinlerim de genelde içler acısı olur zaten. evet kek yapmak bana çok zor geliyor, defalarca yaptım olmadı, bu seferkini de fırına korka korka koymuştum. çok uzun zamandır ilk defa yakmadım üstünü! üstelik içi de pişmişti! bizim fırına bi haller oldu çünkü, pişirmiyo pişirmiyo, sonra iki saniye başından ayrılınca her şey yanmış oluyor. bu sefer bi yandan da yemek yaptığım için yakmadım ama!

işte kekin son hali bu. tadı gerçekten güzel. birazcık dukanın kendi tariflerinden olan krem şokolaya benziyo ama onun nedeni de yumurta sarılarının iyi çırpılmış olmaması. haftaya daha iyi yaparım ben bu keki.


valla tadı, kokusu, dokusu, her şeyi harika oldu. elime sağlık. cheesecake'ten sonra beni tatmin eden ikinci tarif bu. kim bulduysa allah razı olsun! dieu bénisse son!!!