23 Mart 2013 Cumartesi

feridun düzağaç albümleriyle bir ömür

zaten depresyona girmeye meyilli bi insan olarak en son ihtiyacım olan şey yeni bir feridun düzağaç albümüydü. flu'yu dinlemeye başladığım ilk anlarda da yine depresyona girdim gerçekten. çok iyi oldu. hadi neyse depresyon demeyelim de melankoli falan diyelim. bazı insanlar böyle di mi, melankoli bağımlısı? haftada bir günümü melankoliye ayırmazsam ben rahat etmiyorum mesela. o yüzden feridun düzağaç'la eminim dünyanın en korkunç çifti olurduk, iyi ki tanışmıyoruz. yoksa kusura bakma ama çok şansın yoktu bebeğim.

konu bitti bende, öyle güzel ve komik şeyler okuyacağınızı sanıyosanız yanılıyosunuz pek sevdiğim 6 okuyucum. hele ki fonda flu çalıyo, hayatta neşeli şeyler çıkmaz benden bugün. hatta feriduncuğumu sevmeyenler bu yazımı okumadan geçsin, tamamen tribute to fd yazısı olacak. albümlere göre göskucuk halleri yani.

Öğrenci İndirimi (Tını) -1993
fd ilk albümünü çıkarır, göskucuk daha 8 yaşındadır. fd'den bihaberdir, bu albümü seneler sonra dinleyecektir. zira o sıralarda tek ilgilendiği şey nasıl herkesi kölesi yapabileceğidir. zalim göksu ilkokulda fırtınalar estirmektedir (kendisi öyle sanıyo yani. yoksa 8 yaşındaki veleti kim takar?)

Beni Rahatta Dinleyin - 1997
fd radyolarda lavinia ile bol bol çalınmaktadır, göskucuk ergenliğe girmiştir. o zamanlar ergen beyni güzel şeyleri algılayamamaktadır, sonradan pişman olacağı şey lavinia'ya amaaaan deyip geçmek olacaktır. ha ilerde albümde en sevdiği şarkı paranoya çıkacaktır ama kızımız o sırada ortaokulun ve ergenlerin acımasızlığıya uğraşmaktadır. noolduuu, ilkokulda herkese hava atarken iyiydi di mi, nasıl bozuldun atatürk lisesinde şimdi?

Köprüden Önce Son Çıkış - 1999
fd bol bol televizyonda görünmeye başlamış, aşkın e hali'nin klibi sürekli yayınlanmaya başlamıştır. göskucuk, klibi her gördüğünde hipnotize olmuş gibi ekrana kilitlenir, çok sevdiği bu şarkıya eşlik eder. ama saf göksu, 14 yaşındasın, ne aşkı yaşadın, ne aşk bu mu, aşk acı mı? sen anca lisedeki çocuklara platonik platonik bak öyle. pis ergen, hala büyümedin.

Tüm Hakları Yalnızlığıma Aittir - 2001
türk müzik tarihinde  içinde depresyon geçen iki şarkı yapılması bu dönemdedir. biri son derece ağlak ve bayık bir göksel şarkısıyken, diğerinin sözleri insanı kalbinden vurur. fd'nin dipteyim sondayım depresyondayım şarkısı bütün bunalımlılara kurtarıcı gibi yetişmiştir. kurtarıcı derken, depresyondan çıkaran falan değil, ohhh ne güzel depresyondayım laaan diye haykırtan, depresyonun keyfini yaşatan bir sığınaktır. göksu kızımız 16 yaşına gelmiş, büyümüş serpilmiş, aşk hayatına başlamak üzeredir. o yazla ilgili hatırladığı havuz başında sürekli dipteyim sondayım depresyondayım çalınması ve yaz aşkıdır. büyüdün aferin. ilk sevgilini de yaptın. ohh!

Orjinal Altyazılı - 2003
fd zirve yapar.
göskucuk 18ini doldurmuştur. yazlıktaki sahil kahvesinde gece gündüz sadece bu albüm çaldığından mı yoksa her bir şarkısı (mavi tekmeyi görmezden geliyorum) ayrı ayrı çok çok güzel olduğundan mı bilmiyorum, hepsini ezberlemiştir 2004 yazında. bütün ülke alev aleve takılıp gitmiştir ama göksu için albümün en özel şarkısı nadastır. bir de ileride farklı sözlerle söyleyeceği "f.d.". çok ekmeğini yedin di mi o şarkının göksu? ben kısaca g.s, ama sen bana uzun uzun seni seviyorum de diye mırıldanarak? bi de kendini sevimli sanıyo! tipe bak yaa! şu teenagerlığın bitsin de bi rahatlayalım artık!

Bir Devam Filmi (Siyah Beyaz Türkçe Dublaj) - 2006
orjinal altyazılıdan sonra sönük kalan bir albümdür. göksunun hayatı da sönük geçmektedir. müzik hayatı sona ermiştir, artık sahnede değil arkadaş ortamlarında şarkı söyleyecektir sadece. kapris kötü bi şey tabi. 21 yaşındaki hanım kızımızın dersleri kötüdür, okulunu sevmemektedir. (2006 hakikaten sönük bi yıldı ama, aklıma yazacak şey gelmedi)

Uykusuza Masallar - 2008
yine herkese marş olmuş bir fd şarkısı barındırır bu albüm. söz ver. hanım kızımıza da bol bol söylenmektedir bu şarkı, ama bu artiz herkese gülüp geçmektedir. utanmadın di mi o kadar kişinin duygularıyla oynamaktan? uslanmıyor da bi türlü. gelmiş 23üne, daha mezun olamamış, naapsın tabi garip. işi gücü hovardalık. fransada çarparlar ama adamı seni salak. nasıl da aşık oldun di mi? ağla sızla şimdi. dönünce gir depresyona, sürekli boşluğa bak öyle. söz ver'miş! gördün söz vermeyi. ha ama süper bi şarkıydı, saygılar sayın fd. sonra "beni bırakma"yı duydu hanım kızımız. yıllar sonra bu şarkıyı tek bi kişiye söyleyecekti. 2008in sonunda da zaten bi ona aşıktı. fd yine yapmıştı yapacağını!

FD7 - 2010
depresiflikte bir numara fd albümü. o zamanlar hayli mutlu olan kızcağızımız (gerizekalı, 7 senedir okuyo hukuk fakültesinde, bitirme umudu yok ama hayat güzel falan diye geziyo o dönem. ankarada kaldığı yok, sürekli istanbulda. mutlu çünkü sevgilisi onu çok seviyo işte naapsın. yazık yaa bak valla salaklığına acıdım şimdi bu kızın, 25 yaşındasın bi büyü, bi okulunu bitir di mi??), (yemin ederim cümle kaçtı, baştan başlıyorum), o zamanlar hayli mutlu olan kızcağızımız bu albümün yüzüne bakmıyo o sene. 2012nin ilk aylarında görcem ben seni canım, bak nasıl da dinliyosun albümü kırk sefer.

İyilik Güzellik Spor - 2011
normalde bu albümü de yazmayacaktım "uzun uzun feridun düzağaç"ı yazmadığım gibi ama iki çift laf etmem lazım. fd şarkılarını nasıl rezil ederiz, nasıl anasını ağlatırız albümüdür bu. hele büyük umutlarla beklediğim ama hayal kırıklığına uğradığım nadas yok mu! neden redd, neden??? doğan duru'nun başının altından çıkmıştır kesin. zalimsin doğan duru. ha evet göksu mezun oldu, avukatlık stajına başladı falan. bi de istanbula taşındı çok gerekliymiş gibi. ne zaman ikeaya gitse fd'yi görür oldu. büyümek istemeyen kızımız büyümek zorunda kaldı. e bi zahmet artık!

Flu - 2013
uzun süredir beklenen albüm! "senin yüzünden" yok mu, asıl her şey senin yüzünden fd! gönül acıtıyo, sana deliriyorum sancı veriyo. ama işte albüm tekrar tekrar dinletiyo!
göksu ne yapıyo peki? dünyanın en gereksiz blogunu yazıyo, ne yapsın. ankarada bir garip avukat bu da. ha bi de kesinlikle 27 yaşında diil. 28 hiç değil!

en çok senin doğum günün kutlansın a.ö.d!!!

dünyanın en sıkılgan, en geçimsiz ve muhtemelen en berbat arkadaşlarından biriyim çok büyük ihtimalle. kalabalık ortamlardan, gürültülü insanlardan nefret ettiğim gibi uzun süre aynı insanlarla takılmaktan da hoşlanmıyorum. bu nedenle arkadaş çevrem en fazla beş senede bir mutlaka değişir. 27 yıllık hayatımda (ah pardon yaa yanlış söyledim 23 olacaktı), gerçekten çok çok sevdiğim, asla hayatımdan çıkmasını istemeyeceğim çok az kişi oldu. bu yazı onlardan biriyle ilgili. bugün onun doğum günü. umarım kutlama yöntemim onu çok rahatsız etmez.

2000 yılının bir yaz akşamında, allahın unuttuğu bir sahil kasabasının en kötü tatil sitesinde, küçücük bir havuzun başında tanıştık biz onla. itiraf edeyim, tanışırken çok çekinmiştim, hatta arkadaş olabileceğimizi bile düşünmemiştim. ama o yaz biterken, ben doğum günümde o kasabadan ayrılırken ilk doğum günü mesajım ondan gelmişti. o zamanlar kendimize ait cep telefonlarımız yoktu, onun annesinin cep telefonundan benim anneminkine atılmıştı. yarı genç yarı çocuk olduğumuz o yaz, daha önce hiç eğlenmediğim kadar eğlenmiştim. hatta çektiğimiz "klip" hala beni eğlendirir (youtube'a koysam, altı kişi bi daha kimsenin yüzüne bakamayız, o kadar rezil. o yüzden benimle aranızı iyi tutmaya bakın.). sadece yazdan yaza görüşen arkadaşlar olmayacağımız o yılbaşında belli olmuştu, geleneksel yılbaşı buluşmalarımız o sene başlamıştı. kesin ben organize etmişimdir!

tamam altı kişilik bi gruptuk, genelde toplu görüşüyoduk ama onun yeri her zaman benim için çok daha farklı olmuştu. en yakınım, en rahat olabildiğim, her şeyimi anlatabildiğim bi kız arkadaş! ben hep süper bi arkadaş değildim ama o hep öyle oldu. ne zaman üzülsem ilk onu aradım, ne zaman iyi bi şey gelse başıma, sevincimi ilk onunla paylaştım. saçma sapan gençlik hatalarım yüzünden görüşmediğimiz dönemde çok bocaladım. 

üniversite yıllarında her cuma randomda buluşmalarımız, her ay mutlaka baleye gitmemiz, her yaz mutlaka bir sefer dağıtmamız, bekir discoya girmek için (hala niye o kadar uğraştık bilmiyorum) kasmamız, saçma sapan ergen süslenmelerimiz, arturda sabahlamalarımız (evet onları bile seviyorum), sahilde yıldızların kaymasını saatlerce izlememiz, havuz başı sohbetlerimiz, anlamadığım bi şekilde her üçlü grubun kendi kafasında biz üç kızı paylaşması, tarkan mini konserini tvde izleyeceğiz diye heyecanlanmamız, kör karanlıkta bisikletle iki buçuk kilometre gitmemiz, her sabah yürüyüş yapacağız diye birbirimizi kandırmamız, cunda maceralarımız, kayalıklardan kaçak geçişlerimiz, inta yokuşları, ve daha bir sürü şey...

sonra o amerikaya gitti. hayatımda hiç o kadar yalnız kaldığımı hatırlamıyorum. her cuma görüştükten sonra bi anda hayatımdaki en yakın kişinin kilometrelerce uzakta, çok farklı saat diliminde olması! istediğim an ulaşamayacağımın farkına vardığım an yıkılmıştım. hiçbi şey aynı olmayacaktı işte! yılda iki kez gelmelerini bekler oldum. "nihayet döndü!!!" diye ne güzel sevinmiştim üç yılın sonunda ama sarının biri geldi ve çaldı kızı! seni hiç sevmiyorum sarı bebe! 

neyse...

doğum günün kutlu olsun hayatımda gördüğüm en güzel, en tatlı ve de en iyi kız! umarım hayatta hep istediğin şeylere kavuşursun, çünkü hepsini hak ediyosun. ve iyi ki benim arkadaşımsın. seni çok seviorum. 

not: çok mu girl crush oldu yaa hahahahhaha! bak hiçbi sevgilime numaradan da olsa yazmadım böyle şeyler! 

9 Mart 2013 Cumartesi

galatasaray'dan ayrıldığında en çok üzüldüğüm beş yabancı futbolcu

geçen hafta uefa, milan baros'u haftanın oyuncusu seçtiğinde aklıma geldi bu liste. neye göre ve niye milan baros seçildi tabi o da ayrı bi konu, birileri beni aydınlatırsa sevinirim. blogum yemek blogu olmaktan çıktı, ankete dönüştü resmen, saçma sapan ilk beşler ilk onlar yapıyorum sürekli, daha da uzun süre böyle devam eder. ta ki ben yeniden yemek yapmaya başlayana kadar. hayır bi yerden sonra o kadar sıkıcı olacak ki blog, en sevdiğim beş ceza dosyam diye blog yazmaktan korkuyorum. her neyse efendim, işte galatasaraydan ayrıldığı zaman kahrolduğum, karalar bağladığım, arkasından gözyaşları döktüğüm beş yabancı isim:

5) milan baros

geldiği zaman olay olmuştu, çek cumhuriyetli arkadaşlarım benden daha fazla heyecanlanmışlardı. tabi her transferimizdeki gibi fenerliler yine bok atmakla meşguldü, yok eski baros diil, zaten ırkçı diye gönderildi, bi şey yapamaz galatasarayda falan diye. gördüler. her zamanki gibi. ha beni attığı gollerden çok, maç sonrası formasını çıkarması ve sırtındaki kocaman dövme heyecanlandırıyodu o ayrı. seni ve sırtını çok özlicem baros. hep üstsüz gez bebeğim.


4) harry kewell

galatasaraya gelen en sevimli şey bu adam olabilir. yani sevimli derken, tabi ki bi muslerayı saymıyorum çünkü o şentepe sevimlisi. yurdum insanından farksız. ama kewell öyle mi? süper seksi, süper sevimli. yazarken bile ne çok özlediğimi fark ettim. son sezonunda bize hiçbir hayrı yoktu ama yine de gitmesin kalsın, hep orda dursun istiyodum. ahh kewell ahh. ne güzel futbolcumuzdun sen.


3) claudio taffarel

benim aklımın oturmaya başladığı yıllar, galatasarayın efsane yıllarıydı. "dört sene üst üste şampiyon olduk, avrupa'nın kralı olduk" dönemleriydi. taffarel de dünya kupasından sonra galatasaraya geldiğinde, onun nasıl bir coşkuyla karşılandığını çok iyi hatırlıyorum. sonrasında zaten takım da coşmuştu, o dönemki bütün kadroya hala bütün galatasaraylılar hayrandır herhalde. ayrıldığı zaman çok üzülmüştüm, danette reklamlarını defalarca izler olmuştum. kaleci antrenörü olarak geri döndüğünü öğrendiğimde ev içinde şen kahkalarım yankılandı. git gide tecavüzcü coşkuna benziyo ama benden söylemesi.


2) faryd mondragon

kewell alınmasın ama bence galatasarayın gelmiş geçmiş en yakışıklı futbolcusu bu adamdır. ne aşıktım, ne çok izlerdim. canlı canlı ali sami yen'de, misafir tribününün en ön sırasında izlemişliğim de vardır. keşke ölene kadar galatasarayda kalsaydı, ne biliim yedek dursaydı ama kalsaydı. giderken içimden bi parça öldü yemin ederim. ali feritim benim. 


1) gheorghe hagi

tabi ki her galatasaraylı gibi benim de bir numaram hagi. teknik direktörlüğünde rezil dönemler yaşasak da o hep galatasarayın en büyük yabancısı olarak kalacak. kusura bakmasınlar ama drogbadır, sneijder'dir benim gözümde bir hagi etmezler asla. sen de çok çirkin yaşlandın ama karpatların maradonası.