4 Şubat 2013 Pazartesi

how to survive in urban life

ya da staying alive in urban life da diyebiliriz. sevgili okuyucularım, bu hafta size çok önemli bilgilerle geliyorum. hayati şeyler paylaşacağım, o kadar önemli yani. zengin okuyucularım benim bu yazımı okumayabilirler, bu yazdığım öğrenci, post öğrenci, gizli işsiz ve cimri arkadaşlarım için. yani gününün en az 90 dakikası yollarda, toplu taşıma araçlarında geçenler için.

sizler için, en sinir bozucu hatlarda ve günün en yoğun saatlerinde geçen tecrübelerimi yazıyorum. umarım dediklerimi ciddiye alır ve çile çekmekten kurtulursunuz. beşten geriye doğru sayıyoruz efendim.

5) ankara metrosu (kızılay - batıkent)

aslında gayet rahat bi hat ve taşıt. ama tabi benim gibi sittin senedir metro kullanınca bi yerden sonra hayat ne boktan falan diyosunuz. metronun sırrı ilk durakta binmekte ne yazık ki. o zaman kulaklığınızı takıp, kitabınızı da kucağınıza koydunuz mu, sizden kralı yok. ha benim gibi yüzsüzseniz ve "yaşlı, engelli, hamilelere" ayrılan beyaz koltuklara oturduysanız o zaman gerçekten kimseyi takmayacaksınız. benim birkaç kere hamileymiş gibi davranmışlığım da vardır sırf oturmak için. siz de benim gibi heybetli bi göbek sahibiyseniz hamile gibi davranabilir, topallayarak ilerleyip yan yan oturan insanı kesebilir ve size yer vermesini bekleyebilirsiniz.



4) konutkent - kızılay otobüs hattı

işte size kimsenin yer vermeyeceği bir otobüs hattı. çünkü bütün yolcuları 65 yaş üstü. bi de bunlar otobüse bedava bindikleri için hiç çekinmeden otobüsün sahibi gibi davranırlar. sürekli bedava yolculuk yaptıkları için de birbirlerini tanırlar. yani kendinizi devlet su işleri emeklileriyle safranbolu seyahati yapıyo sanabilirsiniz. tabi bu dediğim saat 10dan sonra ve 5ten önceki seferler için geçerlidir. yoksa sabah 7-9 ve akşam 5-8 arası otobüse binme şansınız bile düşüktür (milli kütüphanenin önünden kaç otobüs beklediğimi bilirim). bu otobüste hayatta kalmak istiyosanız öncellikle sakin olmalısınız. otobüs yaş ortalamasını bi anda düşürdüğünüz için herkes size ilgiyle yaklaşacak ve sorular soracaktır. ben her seferinde kendime yeni bir hikaye uydururdum. bazen evli ve çocuklu lise mezunu bir kızken bazen çocuk bakıcısı oluyodum. ne kadar hayal gücünüz varsa o kadar az sinir oluyosunuz.



3) sefaköy - büyükçekmece özel halk otobüsü

bilmiyorum bu hattı hiçbir zaman kullanacak mısınız? inşallah kullanmazsınız, ne işiniz var sefaköyde, büyükçekmecede? ama ben mecbur kaldım, adliye adliye dolaştığım bi gündü ve allahsız patronlarım benim gözüm yaşına bakmadan büyükçekmece programı hazırlamışlardı (pul vermek için gittim lan!!! allah belanızı versin!!! 6 liralık pul vermek için gittim!). istanbul toplu taşımasının ankaradan en büyük farkı ister yaşlı olun ister hasta, isterseniz tek bacağınız olmasın, kimse kalkıp da yer vermez. ee böyle bir durumda bana yer vermelerini beklemem de hata olmuştu. yani ilk olarak "biri bana yer verir mi acaba" umudunuzu silin. yok öyle bi şey. mesafe çok uzun, araç sayısı az olduğu için şoför allah ne verdiyse araca alır, istihap haddi tamlamasını unutun. yapacağınız en iyi şey kıçınızı sağlama almak.mecazi olarak sölemedim. bi koltuğun yan kısmına dayanacaksınız ve bir buçuk saat boyunca dengenizi korumaya çalışacaksınız.


2) sincan - sıhhiye dolmuşu

burnunuzu kapatın! çok ciddiyim. kışın atkıyı sarın yüzünüze, inene kadar da çıkarmayın. şanslıysanız eskişehir yolunda trafik azdır, 45 dakika sürer yolculuk. değilseniz, üzgünüm. hele yazın ne yaparsınız bilemem. bileğinizi koklayıp durun en iyisi. gerçi siz dolmuşa biner binmez sizin güzel koku molekülleriniz korkup kaçacak, üstünüzde kalmaya çalışanlar ise çaresizce öleceklerdir. tek teselliniz, kadınsanız size yer verecek olan sincan delikanlılarıdır. erkekseniz üzgünüm, katlanacaksınız. teyzeler, delikanlılar, garip garip amcalarla en kısası 45 dakika sürecek bir yolculuk sizi bekliyor.



1) metrobüs

eziyet. metrobüsü tek kelimeyle tanımlarsam, karşılığı eziyet. ilk bindiğim zamanlarda beylikdüzünde oturuyodum, işsiz güçsüzdüm, ölü saatlerde metrobüse bindiğim için sanki çok güzel bi şeymiş gibi geliyodu. ne de olsa kendi özel yolunda gidiyodu ve trafik çekmeden avcılardan mecidiyeköye 45 dakika gibi, istanbul şartlarında kısa sayılan bi sürede yolculuk yapıyordum. ankaralılar için şöyle açıkliiim : ayaş-kızılay arası 20 dakika gibi bişi. (ayaş kızılay arası otobüs tecrübem de var, bir buçuk saate yakın sürüyo)


ama ne zaman biz cevizlibağa taşındık, ben işe başladım, işte o zaman metrobüsün gerçek yüzünü gördüm. zincirlikuyuda yüzbinlerce insanla aynı anda metrobüse binmeye çalışmak mı olsun (ki ben kendisi metrobüse binerken çocuğunu almayan kadın da gördüm), mayıs ayında şıpır şıpır üzerinize terleyen beş farklı insan mı olsun (kısa boylu olmak metrobüste ayrı bir zulüm) yoksa boğulmaktan kurtulmak için ineceğiniz durağa gelmeden inip başka metrobüsü beklemek mi olsun, hepsini yaşadım. zaman zaman sırf metrobüse binmemek için üç farklı taşıtla 2 saat yolculuk yaptığım da oluyordu ama işte ne yazık ki her seferinde zaman tasarrufu için metrobüse zorunlu dönüş de yapıyordum. istanbulu bırakıp ankaraya kesin dönüş yapma sebebim metrobüstür. tabi burada metrobüs derken zincirlikuyu - avcılar hattından bahsediyorum. anadolu yakası metrobüsü her zaman daha medeni ortama sahiptir. size önerebileceğim tek şey, metrobüs kullanmayın olur. sorry dudes.

Hiç yorum yok: