7 Haziran 2013 Cuma

diren gezi, diren ankara!

günlerdir aklımda o kadar komik, o kadar lüzumsuz ve bir o kadar da yavşakça sey var ama yazamıyorum twittera feysbuka. sonra dedim ki benim bir de blogum vardı, zaten kimse okumuyo etmiyo bari burada anlatayım kendi direniş hikayemi.

olaylar ankara'da geçen hafta başladı, bugün sekizinci günü. ilk başta uzaktan, kınayarak izlediğimiz gezi parkındaki müdahaleler ankara'ya sıçradığında, bu işi ankara bitirecek demiştim. öyle de olacak gibi. taksim cumhuriyeti, halay çekilen, herkesin çiçek çocuklar gibi takıldığı bir yer olmaya başladığında iki akşam önce polis durduk yere şiddetine kaldığı yerden devam ediyordu ankarada (salı günü dinlenen çevik kuvvet çarşamba akşamüstü nefis bir cop ve gaz gösterisiyle geri döndü, empire strikes back misali, su sıktılar mı bilmiyorum yeteri kadar yağmur vardı zaten.)

en başından beri bi şekilde olayların içindeyim. gaz yedim, kaçmak zorunda kaldığım anlar oldu, emniyette sabahladım, ankara barosu binasında yaralılara yardım ettim, gözaltına alınanların ailesini rahatlatmaya çalıştım, günlerce uyumadım, yemek yemedim zaten bunları düşünecek durumum da yoktu. en çok istediğim şey barikatların en önünde olmaktı ama götüm yemiyo. bunu utanarak itiraf ediyorum, gerçekten çok çok istedim ben de gaz kapsüllerini geri fırlatayım falan ama hayat görüşüm götü sağlama almak olduğu için cesaret edemedim. barikatların önünde arkadaşlarım vardı, hepsini her gece merak ettim, acaba yaralandılar mı, gözaltına alındılar mı diye sürekli tedirgin oldum ama yanlarına gidemedim.

hiçbir şeye karışmayan arkadaşlarım da oldu. cmk görevi geldi diye oflayanlar poflayanlardan, bize ne yaa kim ne yaparsa yapsıncılara kadar. hatta bazılarıyla iyi ki hala görüşmüyorum dediklerim de vardı aralarında. cmk görevlerini para için kabul ettiğimi sanan patronuma laf anlatmaktan yoruldum o beni yine de anlamadı (neyse ki diğer patron devrimci de, büroda yokluğum onu gururlandırdı). benim en çok kızdığım kesim, akpliler, başbakan yalakaları ya da başbakan değil (başbakanın tavrına artık hissedecek bi şey bulamıyorum o ayrı, adam "izin ver gidelim taksimi ezelim" sloganını gülümseyerek karşıladı, ona daha denir ki?), benim kızgınlığım taraf olmayanlara. hala parasının peşinde koşanlara. ya da hala gündelik dertleriyle ilgilenenlere. onları gerçekten anlayamıyorum. avrupada yaşayan yabancı arkadaşlarım bile destek için ankara'ya gelmeye kalkarken bu insanların öylece etrafı izlemesini gerçekten anlamıyorum.

ha bi haftadır ben çok mu ciddi takıldım, tabi ki hayır, benim de günlük dertlerim oldu, büronun işleriyle uğraşmak zorunda kaldığım anlar oldu, eve gidip çamaşır yıkadığım yemek yaptığım oldu ama bütün işlerimi bitirip yine alana çıktım. ne yazık ki bunu eğlence olarak görenler de oldu, aha göksu eğlenmeye gidiyo diyenler oldu. eğlenmek değil ama kendimi tatmin ettim evet. en azından kendimle gurur duydum, çünkü ben böyle şeyler için avukat oldum, aman bi kamulaştırma davası alsam da paraya para demesem diye değil. (ha, beni gözaltına almaya kalkan çevik kuvvetin burnuna kimliğimi dayadığım an çok rezil bi zevk duydum, yalan söylemicem)

benim için şimdiye kadar olan en komik şey ise barikatların önünde duran kaldıraç grubu ve halkevlerinin bi anda iki yana çekilip, tencere tava çalan, bi önceki gün polisle el ele kol kola hatıra fotoğrafı çektiren "mustafa kemal'in askerleri"ne seslenip "gelin lan hadi, madem askersiniz, gelin en önde siz durun" demeleri ve mustafa kemalin askerlerinin mala bağlamasıydı. iki gündür gülüyorum. (ama gerçekten en onursuz onlar çıktı, polisin müdahale etmediği gün, devrimcilerin geç saatte geldiği, polisin dinlendiği gün kızılay iğrençti.onlara da kızgınım.)

bitiriyorum, şunu söyleyeceğim, haftasonu geldi, kim bilir yine neler olacak. keşke bende de şu kız kadar sağlam bi yürek olabilseydi, direnişin en güzel görüntüsü budur:





Hiç yorum yok: