6 Ekim 2013 Pazar

mersin gerçekleri

tam üç haftadir mersinde yaşıyorum, yeni işime başlayalı da bir hafta oldu. ankaradan gelmiş biri için fazlasıyla garip bir şehir. o yüzden bugün bana böyle acayip gelen mersin gerçeklerini yazmaya karar verdim.

1) hava durumu gerçeği
arkadaş, bugün ekim ayının beşinci günü. normal şartlar altında ankara için deri ceket mevsimi. hatta son birkaç gündür ankaramda sevdiklerim kabanla falan geziyorlar, hava en yüksek 9-10 derece oluyormuş.
arkadaş, ben geçen hafta sonu denize girdim! benden bahsediyoruz, dikkatinizi çekerim. temmuz-ağustosta deniz suyu sıcaklığını bahane edip gömeç'te denize girmeyen ben. eylülün son hafta sonunda güneş yanığı oldum. özenle bütün yaz 50 faktör korumalı kremlerle gezmişim, ne bileyim ben burada hala güneşin yaktığını! ayağımda sandaletlerimin nefis amele yanığı var şu an. çok seksiyim.

hayır burada gece gündüz sıcaklık farkı falan da yok, akşam dışarı çıkınca hırka falan da giymiyorum, ben anlamadım ki bu nasıl bi sonbahar! yazlık kıyafetleri kaldırmışım evlenmeden, işe giderken ceket giymek istiyorum (çünkü çok ciddi bir avukatım), yemin ederim giyecek kıyafet bulamıyorum. sandaletlerle işe gittim yahu! allahtan hala herkes sandalet giyiyo burada da öyle çok göze batmadım.

2) kürtçe ve arapça gerçeği
her yer kürt her yer arap. bunu faşist, ırkçı, kafatasçı duygularımla söylemiyorum (taşınma motivasyonlarımdan biri burada mardinli nüfıusunun yoğun olmasıydı. i <3 mardin.) durum bu. suriyenin zengin mültecileri mersine yerleşmiş, marinada fink atıyorlar pahalı jipleriyle, herkes arapça konuşuyor, kendimi dubaide sanıyorum.

gariban kürtlere tabi ki yine ekmek yok, nerde en pis işler var, çalışanların hepsi kürt. "çe hewal tu?" diye yanlarına gidip hal hatır sorasım geliyor. karşılaştığım tüm türkler de tabi ki ırkçı, hemen hemen hepsi kürt ve suriyeli nüfustan yılmış. bok yesinler. gerçi araplara ben de sinir oluyorum, önümden porschelerle geçip geçip duruyolar. bütün güzel arabalar arap plakalı. ben de napiim dolmuşla gidip geliyorum işte.

3) toplu taşıma gerçeği
ben hayatımda bu kadar çok dolmuşu hiçbir şehirde görmedim. aynı istikamete giden yüzlerce dolmuş var. her on saniyede bir yeni bir dolmuş geliyor. parisi, londrayı boydan boya ören metro hatları yerine mersini boydan boya gezen dolmuşlar var burada. yani bu ne demek oluyor biliyorsunuz, yeni toplu taşıma hikayelerim gelecek sevgili okuyucular. kadınlar kadının yanına, erkekler erkeklerin yanına oturma konusunda çok dikkatli davranıyo, bilmiyorum her şehirde böyle miydi? ben metroda, metrobüste canını kurtarmak için bulduğu yere oturan insan gruplarıyla yolculuk ettiğim için bana yabancı geliyo.

4) deniz şehri olması gerçeği
bu en önemli olayı mersinin. içten içe muhafazakarlıkları varsa bile kadınlar burada özgürce giyinerek gezebiliyorlar, kimse de dönüp bakmıyor. ilk geldiğim hafta herkesi kısa şortlar, mini etekler, derin dekoltelerle gördüğüm zaman bir ankaralı olarak çok şaşırmıştım. herkes çok rahat. bilmiyorum kara çarşaflarla gezen suriyeliler mi mersinlilerin giyimini değiştirir yoksa mersinliler mi arapları yumuşatır ama şimdilik kılık kıyafet özgürlüğü her yerde. ee, ben de şehre uyup memeler fora geziyorum tabi. yok lan şaka, ben hala muhafazakar bir iç anadolu çocuğuyum.

5) adliye gerçeği
herkes herkesi tanıyo lan! her girdiğim kalemde, siz yenisiniz değil mi, nereden geldiniz diye sordular. şu an kimse ismimi bilmese de, herkes beni "ankaralı" olarak çağırıyo. spaniard değil, iskoçyalı değil olabilecek en karizmadan yoksun yer ismiyle hitap ediliyorum. ankaralı.
yabancı olduğum için de herkes pek bi kibar. ankarada yalvar yakar yaptırdığım işleri burada yapmak için millet birbiriyle yarıştı. çok acayip!
tabi bir de işin öteki yüzü var, her şey bir taşra adliyesine yakışır şekilde ilerliyor. baro başkanı hiçbir şey yapmamış, adliyede olması gereken şeyler kesinlikle yok, çok sinirlendim ilk günümde. ama ben senin ayağını kaydırmasını bilirim baro başkanı! koltuğundan edicem seni, başka yolu yok!

6) lüks gerçeği
mersinde süper zengin bir grup var (kaçakçılıktan olduğunu söylüyorlar, ben yerli halkın yalancısıyım) ama öyle böyle bir zenginlik değil. istanbul zenginliği gibi, ankarada alışık olmadığım zenginlik. görgüsüzler, görgüsüzce para harcıyolar, göstere göstere yaşıyolar. denişik geldi bana. yeme içme olayı aşmış burada, her türlü isteği karşılayan restaurantlar, barlar, bistrolar mevcut. yani her yerinden taşralık akan bir şehir olsa da 15 kmlik sahil boyunca ilerlediğinizde kesinlikle taşra değil, (abartıyorum ama siz yine de inanın) cote d'azur havası geliyor. çok abarttım. ama başka türlü açıklayamazdım.

7) belediye seçimleri gerçeği
herkes mi aday olur bi şehirde??? büyükşehir adaylarını geçtim (şu an istemihan talay ve fikri sağlar, şimdiki ve son dört dönemki belediye başkanına karşı çarpışıyo chp'de), her ilçenin en az sekiz dokuz adayı var. hepsi de chp aday adayı. il meclis kararına göre parti isimleri kullanmaları da yasak afişlerde, herkes ismini, çok beğendiği bir boy fotoğrafını, kendilerince güzel ama gerçekten rezalet sloganlarını (emek bizim mezitli bizim yazmış dananın biri mesela. kan benim damar benim bir abi kendisi.) ve mesleklerini sunuyolar afişlerinde. çevre mühendisi mi yoksa avukat mı iyi yönetir diye düşünmeye itiyolar sanırım vatandaşları. bence güzel olan kazansın. hepsi aynı mallıkta ne de olsa.


şimdilik aklıma gelenler bunlar. sizi mersinin en lüks yeri olan marina fotosuyla başbaşa bırakarak gidiyorum. tabi şu an fotodaki gibi değil, tamamı yatlarla, yelkenlilerle dolu. aklıma gelen olursa yazarım. öptüm canlar!

Hiç yorum yok: