28 Şubat 2014 Cuma

bu blog aylık kadın dergisi de değildir!

yine bir "ay bitmeden bloga bi yazı gireyim" günüyle karşı karşıyasınız. niye koskoca iki ayı iki uyduruk yazıyla atlattığıma gelirsek, açıkçası yazacak bi şey bulamıyorum da ondan! her gün her gün cupcake yazmiim, ısrarla yemek blogu yazmadığımı savunuyorum. dizi mizi yazsam diye düşünmüştüm ama artık bana ihtiyaç yok. yoksa siz hala ekranella'da özge doğan ve aras bayram'ın yazılarını takip etmiyor musunuz?

ne güzel bi ara yakışıklı adamları yazıyodum, şimdi evli barklı olunca içimden gelmiyo yazmak (yok kız! kocama ayıp olur diye yazamıyorum. yoksa fena halde tom hiddleston methiyeleri yazasım var.).

mersin maceralarımı anlatayım desem, bi macera da yaşamıyorum. baroyla aramızda gelişen şikayet mektupları-verilen cevaplar ilişkim dışında bi maceram yok. sanırım en sonunda baro başkanı benden yılıp beni bi komisyonun başına geçirecek "al hadi biraz burada oyna" diyecek gibi geliyor.

kış da bitti, örgü falan da örmüyorum. bebeler gibi play station oynuyoruz evde her akşam, hani muhteşem yüzyıl geyiği yapiim "ayyy o kör olasıca süleyman nasıl da kıydı koca şehzade mustafa'yaaa" diye sööleniim diyorum ama izlemedim bile nasıl öldürdüğünü. kaldı ki 450 sene önce olmuş bitmiş olay, şimdi yazsam nee yazmasam ne?

deli müvekkillerimi anlatiim diyorum üstü kapalı ama deli meli onlarla da geçinip gidiyorum, henüz bana bir delilik yapmadılar, yazacak çok enteresan olaylar olmadı. (çünkü blogum tamamen enteresan şeylerle ilgili)

dekorasyon tutkumu yaziiim desem, öyle bi tutkum yok, sadece her ay evdeki bi mobilyanın yerine sinir olup onu başka bi yere tayin ediyorum. evde saksı bile yokmuş, o kadar çiçek aldım, hepsini fincanlara yerleştirmek zorunda kaldım mesela.


neyse ki fincanlarım güzel. hıh. yakında çiçek bakımı blogu açarsam şaşırmayın. sen neredeyse otuz yıl bahçeli evde otur, bi kere bile bahçeyle ilgilenme, bir çiçek bile dikmemiş ol kendi bahçene (yoksa elalemin st caprais'lerinde, burhaniye'lerinde, mersin'lerinde kamp zamanlarımdan kalma bi dolu diktiğim ağaç ve çiçekler var, boş değiliz yani!), sonra gel apartmanın içinde, küçücük çiçeklere özen allah özen.

ülke gündemini yaziim desem, gündem iki saat sabit kalmıyo ki, insan neye laf edeceğini şaşırıyo. ki zaten blogum dünyanın en yüzeysel blogu, gündem yazsam noolur şurada, cupcakelerin arasında kaybolur gider (hadi yine iyisiniz, geçen hafta balkabaklı, krem peynir kremalı cupcake yaptım ve bloga koymadım!).

ha bu arada yeniden diyete başladım, hatay-adana-mersin hattında yaşamak benim gibi iradesiz için her gün 3000 kalori demek. bi de buna benim amerikan tatlıları yalakalığımı ekleyince 3500 kalori oluyo o. sonra gelsin göbekler gitsin kalçalar. yine dolmuşlarda hamileyim diye yer almalara başladım, bu sefer utanıyorum artık (yok be ne utancam, eşşekler gibi verecekler bana yer!).

ay sonuç olarak bu ay yazacak bi şeyim yok, ama benim değil şubat ayının kısalığının suçu!

Hiç yorum yok: