23 Mayıs 2014 Cuma

bir hastalık hastasının panik atakla imtihanı

epeydir yazmamamın nedeni, tabi ki aşırı yoğunluğum ve kazandığım binlerce liramın içinde kaybolmam değil. zira ben, siz sevgili yedi okuyucumu para pul için satacak bir insan değilim. içimden gelmiyor yazmak. ne zaman "hah nihayet ülkede azıcık mizah için uygun bir an bulabildim" diyorum, hemen kahreden olaylar patlak veriyor. berkin'i, soma'yı, cemevinde polisin öldürdüğü uğur kurt'u yazamıyorum, boğazım düğümleniyor, sakin kalamıyorum, mantıklı konuşamıyorum. hakaretlerimi, beddualarımı okumak isteyen twitterda takip edebilir. artık benim de hiçbir şey için umudum yok. devlet bize öl diyor, ölüyoruz.

gelelim asıl mevzuma : panik atak.

açıkça söyliim, panik atak, benim hiç de öyle ciddiye aldığım bir mevzu değildi. "amaaan yeaaa, amma da abartılıyo, noolcak ki yeaa" diyodum. halt etmişim! allah düşmanımın başına vermesin! gerçi, beyefendi "zat-ı muhteşem" çok sevgili başbakanımızın azıcık da olsa çekmesini isterim, yalan yok.

illa google'da panik atak diye aratıp bu sayfaya düşenleriniz olacak. hoşgeldiniz sevgili kardeşlerim. bilin ki hepiniz duygusal, hassas, naif insanlarsınız. hep, her şeye çok duyarlı olduğunuzdan geliyo bu başınıza. öncelikle bunu kabul edin ve kendinizle gurur duyun!

benim maceram, sıcak bir antalya akşamından ankara gecesine geçerken başladı. sinir ve stresten, o şehir senin bu şehir benim gezip (gezmek derken çalışmak tabi ki.) yorulduğum iki haftanın ardından kendimi zar zor ankara'ya atmaya çalışırken tanıştım kendisiyle. fırtına yüzünden uçak bir türlü ankara'ya inemedi, uykusuzum, açım, her daim sinirliyim, kendimi zar zor anamın kucağına atmışım. gece yarısı bir mide bulantısı, kol ve sırt ağrısı, uyuşma, dalga dalga gelen iğrenç ve sarsıcı titremelerle uyandım. en derin kesiklere "dur yaa ne hastanesi, ben dikiş atarım buna", en şiddetli griplere "ne doktoru yaa, iki ıhlamur içerim geçer" diyen ben, ev ahalisini "bana ambulans çağırın laaaaannn!" diye uyandırıp bir yandan da bilincim kapanmasın diye uğraşıyordum. kalp krizinden şu gencecik yaşımda ölecek miyim acaba korkusu, bir türlü gelmeyen ambulans, ana-babamın korku dolu gözleri, karşıdan koşup gelen taksici ile birlikte hastane yolunu tuttuk. taksiye bindiğim an zaten bende kalp krizi kalmamıştı, acil girişini yaptığımda ise gayet iyi hissediyordum. senli-benli konuşan doktoru azarladığımda ise tamamen kendime gelmiştim ama en azından bir kalp spazmı geçirdiğimden yüzde yüz emindim. doktor ise sonuçlara bakıp "öyle her şeyi kafana takma yeaaa, rahat ol yeaa" deyip gönderdi beni. lavuk.

bir hafta sonra mersine evime döndüğümde yine aynı şeyler yaşandı. acil kapısına gelindiğinde hiçbir şey kalmıyor, e nerede o on beş dakika önce ölümün kıyısında olduğum anlar? ertesi hafta yine aynı hislerle uyanıp "başlarım hastanesine de doktoruna da, benim kocam yapar kalp ameliyatımı" deyip sakinleşmeye çalıştım. ama eminim, şekerim ve tansiyonum yükseldi, az sonra kalbim "hadi bana eyvallah, çok bile kaldım buralarda" deyip sistemi kapatacak. bi şey olmadı tabi. gidip bi insan gibi tahlillerimi yaptırayım, tamam bir ay önce check-up'ta bir şey çıkmadı ama belli olmaz falan deyip randevumu aldım. psikiyatriye sevk etti kahrolasıca doktor! sonuç : panik atak. doktor tavsiyesi : takma yeaaa.

"google doktorluğu" geçmişimi bilenler, nasıl oldu da bu kadar zaman kendime panik atak teşhisi koyamadığıma şaşırdılar. biz biliyoduk zaten dediler. biliyodunuz da niye söylemediniz vicdansızlar??? ben, bütün ekg aletleri bozuk, bütün kan testleri yanlış, ölüyorum işte diye düşünüp karalar bağlarken niye demediniz ha???

sonuç olarak, panik atağın ne kadar da rezil bi şey olduğunu tecrübe etmiş bulunuyorum. ilaç milaç gene içmem o ayrı. bundan sonra hayat felsefem "amaan boşver yeaaa!". ha bu ülkede yaşarken ne kadar uygulanabilir bi şey, bilemiyorum.


amaan boşver yaa, nasıl olsa devlet bir gün bizi de öldürecek.

Hiç yorum yok: