24 Temmuz 2015 Cuma

gurbet kadını

iki yıla yakındır, akdenizimizin incisi, turunç kokulu caddeleri ve güler yüzlü insanlarıyla meşhur mersin'de yaşıyorum (mersin'i bilmeyenler için inandırıcı oldu mu? ne yani, kaba saba insanlarıyla meşhur, rahatlıkta bir dünya markası çukurova mı yazsaydım? turunç kokusu doğru ama, bahar geceleri insan bi mutlu oluyo.) mersin'le ilgili ilk izlenimleri okumak isteyenler, yeni taşındığımda yazdığım şu yazıyı okuyabilirler.
her ne kadar mersin'i ve mersin'de yaşamayı çok sevsem de, zaman zaman gurbetçi gibi hissetmekten de kendimi alıkoyamıyorum. son iki haftadır biraz zorunluluktan biraz da kendi isteğimden ankara'dayım. gurbetçilik zor evet ama ben bugün gurbette yaşamanın avantajlarına değinmek istiyorum.

anne yemekleri
ankara'da yaşarken, yemekleri ya yardımcılarımız yapardı ya da ben. mutfağı işgal etmeyi sevdiğimden anneme yemek yaptırmazdım, zaten annem de ev kadınlığını sevmediğinden mutfağa yılda üç kere uğrardı. iki senedir her gelişimde annem mutlaka çok güzel yemekler yapmış oluyo. son gelişimde karnıyarık, çeşit çeşit dolmalar ve iki çeşit komposto vardı dolapta. sizin için bi anlam ifade etmiyor olabilir ama benim için kıyamet alameti! bunca zaman kandırılmışım, "ay göksu sen güzel yemek yapıyosun, yemekleri sen yap" diye! meğer kadın isteyince harika şeyler yapabiliyomuş! gurbetçiliğin en güzel avantajı! annem bana yemek yapıyo!!! kalp kalp kalp!

                                          temsili anne yemekleri

popülerlik
ankara'da evden çok fazla çıkan bi insan diildim. arkadaşlarımla görüşme sıklığım ayda bir falandı. ama gidince uzaklara, gelişin çok önemli oluyo! herkes görüşmek istiyo. ben de hiç demiyorum, ben ankara'dayken de aslında aynı sürelerde görüşüyoduk diye. ne diicem be, ne güzel herkes beni görmek için işini gücünü bırakıyo, programını ona göre ayarlıyo. her gidişimde en az bi hafta kaldığım için bu sefer mersin'dekiler de özlemiş oluyo, her dönüşüm ayrı şenlik. ohhhh hayat bana güzel be!

                                          temsili özlenmişliğim

aşırı rahatlık
nasıl olsa artık ankara'da yaşamıyorum, beni gören eden yok diye o kadar pejmürde geziyorum ki anlatamam. tabi en sevmediğim insanlarla en kılıksız halimde karşılaşmalarım olmuyo diil. o anlarda bi kızıyorum kendime, off niye doğru düzgün bi şey giymedim, ay saçlarım niye böyle, bari bi kalem çekeydim gözüme falan diye ama yine her gelişimde yanımda en eski püskü, en çirkin ama rahat kıyafetlerim oluyo. tabi tek rahatlık kıyafette diil, hal ve davranışlarda da bi rahatlık oluyo. almanya'da yaşayan türk'ün, oradayken bütün kurallara harfi harfiyen uyması ama tokattaki akrabalarına ziyarete geldiğinde trafiğin altını üstüne getirmesi rahatlığı aynen. kimseyi takmıyosun, müthiş bi şey!
                                              temsili market kıyafetim

şımarıklık
"ama ben iki gün sonra dönücem :(((" ya da "sen bilirsin ama kimbilir bi daha ne zaman görüşürüz :(((" cümleleriyle herkese her istediğimi yaptırabiliyorum! (bunu okuduktan sonra bi daha yaparlar mı bilmem tabi). kimse hayır demiyo, yazık taşradan geliyo bu gariban, gezdirelim bunu diyolar! özür dilerim saf ve temiz duygularınızla oynadığım için ama kimbilir bi daha ne zaman göreceksiniz beni :(((

                                   temsili şımarıklık seviyem

düzgün aile ilişkileri
özellikle kuzenlerimle birbirimizi o kadar özlemiş oluyoruz ki, kimse kimseyi kırmamaya çalışıyo. ben bile! normalde birbirimize en fazla yarım saat katlanabilirken, gece gündüz birlikte vakit geçirmek istiyoruz! ya kardeşimle bile kavga etmiyoruz! gerçi duble gurbetçilik söz konusu onla aramızda, zaten yılın belli zamanlarında iki üç gün ancak görüşebiliyoruz ama bilen bilir, biz çok çok iyi anlaştığımız gibi çok pis kavga etmeyi de severiz. valla etmiyoruz şimdilerde. dur bak canım sıkıldı, gelsin de bi sinir edeyim onu. kavgasız kardeşlik mi olurmuş be!

                                                temsili ailemiz

hiçbir şey yapmama lüksü
çünkü mersin'de çok yorulduğumdan, ankara'da hiçbir şey yapmadığım zamanlar var benim. hiçbir şey derken gerçekten hiçbir şey. saatlerce yatakta uzanmak, bilgisayar başında boş boş vakit geçirmek gibi. yoksa kitap okurken, film izlerken zaten rahatsız edilmiyorum. zaman sanki akmıyor gibi anlar işte anlatmak istediğim. bi baloncuğun içindeyim ve hiçbir şey bana dokunmuyor gibi. bu hafta sadece blog yazdım ve arka bahçede hamakta yattım mesela. gerçi öyle anlarda, en kendimi kaptırdığım vakitlerde bi telefon çalıyo "avgat hanıııııım, ne oldu bizim iş?" diye, bütün gerçekliğe geri dönüyorum da neyse işte aranmadığım anlarda hayat çok güzel.  

                                         temsili diil bizzat kendim

daha sayabileceğim bi dolu şey var. tamam mersin'deyken ankara'yı, ankara'dayken mersin'i (her ikisindeyken gömeç'i) çok özlüyorum, bir yanım mutlaka eksik kalıyo ama bundan mutlu olmayı da bilmek lazım di mi? yoksa hangi şehrin kıymeti kalırdı ki?


Hiç yorum yok: